Monday, November 19, 2007

Kostantiniyye’de Bir Karavela

Costantiniyye’de, Sarayburnu önünde demirlemiş bir karavelanın resmine bakıyorum. Hassasiyetin kırıntısı dahi görülemeyen bir gemi resmi. Karavela dediğime kulak asma, zira hayal gücümle geminin üç direği dışında elimde çok delil yok. Kıyıya daha yakın bir firkateyn daha silik olarak kırlangıçlar ve kadırgalar göze çarpıyor. Tabi bunlar benim kastettiklerim yoksa ressamın kaygısız ve amaçsız çizgileri değil. Ressama hürmetim sonsuz tabiî ki. Lakin tahammül edemiyorum bu gemilerin tasnifsiz var olmalarına. Varlarsa ki varlar artık, onlara dair mecburi fikirler ve tasnifler de olmalıdır. Mesuliyet yoksunu ressamın grimtırak ve mavimtrak gök altında hiç yoktan var ettiği bu gemiler artık olmanın lezzetini yudumlamalı. Tarihin bana yüklediği bir mesuliyet bu. -Ne kadar ciddi ve uzun cümlelerin var bu akşam. Özenle seçilmiş kelimelerin resmigeçidindeyiz. Ve bir duygudurumbozukluğu hastasının şizofreniye giden macerasına tanıklık ediyoruz.- Doktor araya girmesen, en azından kelimelere hürmet etsen. Tamamda bir resim hakkında sayıklamakla tarihi sorumluluğu bir araya getiren çılgınlığını durdurmalıyım değil mi? İşim bu. Doktor ne olur ilk günler gibi tasdik edici şefkatini korusan, çünkü doktorsun sen vicdan termometresi değil. Kültür ve dil bekçisi hiç değilsin. Üstelik fark ettiysen İstanbul silüeti çizmek gayretine giren ressam Kadıköy Eminönü arasında vapura binmemiş galiba. İstanbul yarımadası denince minareler hengâmesinden başka bir imgesi yok adamın.

Adamın ismi İsmet. İsmet ismetin ne. İsmetsiz resimler çizmendeki ismet ne. Bildiğin bir şey varsa söyle de bilelim. İsmetsizlik mi yoksa muradın. Arkadaki minareler Süleymaniye’nin mi? Öyleyse neden Yeni Caminin yerini de kaplamış bu Süleymaniye? Yoksa bizim bilmediklerimiz mi malum oldu sana? Aslında biz mi yanlış görüyoruz? Olabilir bak buna itirazım olmaz. Yanlış görmek ve yanılmak benim karakterimdir. (Bu cümle böyle değildi ama nasıldı?) Nasıldı doktor o cümle. Özgürlük ve bağımsızlık benim ıramdır. Atatürk. Sağ ol doktor, uzun yaşa, günaydın, tünaydın. Yaşamından yengi ve kıvanç eksik olmasın. Tinindeki bu yalvaçsılık neden bende sevecenlik uyandırıyor anlamıyorum. Bu çıfıt tinin hangi mürenden esin alıyor. Aslında bende sevilerin en çılgını var bu ülküye karşı. Ama tapıncakçılık öteden beri bende ıraksılık yaratır. Biliyor musun kuzum sizin ruhunuzda bütün yenilgileri kutsallaştırma ve başarısızlıklara sahip çıkma obsesyonu var. Önceleri Osmanlıya sahip çıkarken bugün yeni dünyamızın başarısız projelerine talip oluyorsunuz. Siz isterseniz resme dönün. Olur, bir sonbahar günü hediyesi bu resim. Teşekkür ederim. Gezdiğimiz yerlerin denizden yani karşı taraftan görüntüsü aslında. Ama resimdeki yerler aslında bizim gezdiğimiz yerler değil ressamın kıytırık muhayyilesinin ürünleri. Ama genel ve uzaktan bakınca yine de hoş bir görüntüsü var. Sanki donanmayı hümayun bahar seferi için limana çekilmiş. Deniz de bulanık, yeterli bir mavi hissi uyandırmıyor. Siyahımsı ve yeşilimtırak bir deniz. Lacivert mavisi bir deniz ve firuze mavisi bir gök altında hâlbuki ne hayaller kurulabilir. Üstelik karavelaya binip bir dünya seyahati bile düşünülebilirdi gerekli renkler olsaydı. Yoksa sanata paranın bulaşmasından mı kaynaklanı…İstersen bu konuya hiç girmeyelim, olur mu? Olur, tengri müstehakını versin tavgaç yoldaşın olsun doktor.(Sen gerçekten doktor musun doktor?)

No comments: