Wednesday, December 05, 2007

Üzgün Kayısı Ağaçları

Doktor kayısı ağaçlarını bilir misiniz? Bilirsiniz tabii. İnsan hiç kayısı ağaçlarını bilmez mi? Benim büyüdüğüm yerde kayısı ağaçları çoktu ve her birinin bedeninde ve yapraklarında derin bir hüznü görebilirdiniz. Her birinin bambaşka acıları olduğuna yemin edebilirim doktor. Çok üzgün kayısı ağaçları tanıdım ben. Soluk yaprakları ve kurtlu gövdeleri olanların dışında, ağlamaklı kayısılardan bahsediyorum ben. Dışarıdan baktığında parlak yaprakları ve sağlam bir gövdesi olan kayısı ağaçlarının hüznünden bahsediyorum ben. Yoksa bedeninde yarıklar oluşmuş, fırtınada dalları kırılmış ve kurtçukların açtığı deliklerden ufalmış selüloz dökülen kayısıların hüzünlenmek için çok sebebi olabilir. Kayısılar bir insan ömrü kadar yaşarlar. Ellisinden sonra pek de makbul kabul edilmezler. İnsani hususiyetleri kayısılarda görme eğilimi taşıyorsunuz gibi geliyor bana. Bu bir kayısı hastalığı değil doktor. Herkesin gözünden kaçmış olamaz mı? Herkes yanılıyor olamaz mı doktor? Kayısıların hüznünü görememiş olmak, fazlaca insan olmaktan kaynaklanıyor olamaz mı? Nasıl?

Hayır, doktor, ben size beni dinlemeniz için para veriyorum. Siz dinleyin beni, beni tedavi etmek gibi acayip bir sorumluluğu da nerden çıkarıyorsunuz. Şimdi benim kaysı saplantısı taşıdığımı ve aslında anlattıklarımın kuruntu olduğunu ispat etseniz ne olacak? Ama bu durumda siz hem para kazanmış olacaksınız hem de haklı çıkmış olacaksınız. Ben hem para ödeyeceğim hem de haksız çıkacağım. Yoksa başka yerlerden de para mı alıyorsunuz? Toplumun bütün üyelerinin aynı gerçeklik duygusuna sahip olması size paradan başka ne kazandırıyor doktor? Normallik herkesin ihtiyaç duyduğu bir şey, ben de benzer bir ihtiyaç sahibiyim. Peki, bir eksik olsa ne olur, bir tarafın eksik mi olur? Ama ben toplumda sizin gibi vak’aların normalleşmelerini sağlamakla toplumun parçası olabiliyorum. Sizi tasdik edersem sizden ne farkım kalır. Doktor biz farklıyız zaten ve farklı olmak ne zaman toplumun birincil sorunu oldu? Zaten kayısıların üzgünlüğü de bence aynı kökene dayanıyor. Ben kayısılar üzgün diyorum siz gayri safi milli hâsıladaki payımla orantılı bir gerçeklik duygusu taşımam gerektiğini iddia ediyorsunuz. Ne olur sanki istatistiklerdeki yerim sizi rahatsız etmese de geçinip gitsek. Ben kayısı ağaçlarından bahsedebilsem, siz de aldığınız paradan memnun kalsanız. Ben kayısıları tanıdığımda toplu halde üretim çiftliklerinde ıslah edilmeleri ve büyük bahçelerde sıradanlaşmalarının başlangıç aşaması geride kalmıştı. Bilimin alanına girmişlerdi çoktan. Köşede bucakta başını diken, müsaade edilse çekirdeği acı da olsa çok güzel kayısıları olan avare kayısılar piç muamelesi görüyorlardı. Endüstri değeri yok diye küçükken sökülüyorlardı. Büyümüşlerse odun yapılıyorlardı.

İnsanlar yoldan çıktıkça, kaysılar ıslah ediliyordu ve ıslah edilenler ip gibi sıralanarak bahçelerde sürü muamelesi görülüyorlardı. Sonbaharda görecektiniz onları! Hüzün sapsarı bir yığın halinde toprağı kaplardı. Gidip sırtüstü yatardım o hüzünlü yaprakların ortasına. Yukarıdan acıya bulanmış birkaç yaprağı düşüşünü dikkatle izlerdim doktor. Nasıl bir kimsesizlik ve acıya tahammül edememezlik ağırlığıyla toprağa serilirlerdi bilemezsin doktor. Nasıl? Ağaçlar sonbaharda yaprak mı döker? Doğru söylüyorsun doktor, ama sen bir fakir ölüsünün sessizliğini ve sadeliğini nerden bileceksin ki kayısıların hüznünü anlayabilesin. İnsanlar ölür ve güneş doğudan doğar doktor, aksi ispat edilene kadar buna inanmanın mahkûmiyeti çarpmış sizi. Biliyor musun doktor? Hayır. Kıyametin koptuğu akşam saatinde lüks mobilyaları olan evinin kapısında beni bulacaksın. Ve o zaman, güneşin mızrak boyu yaklaştığı ve akşamın kızgın bir öğleüzrinedönüştüğüeriticikahredicianda parmaklarındaki tırnakları teker teker kerpetenle çekeceğim. İşte o zaman, şimdi zamanı tıkırtılarıyla rahatsız ettiğin tırnaklarından sabırsızlığı da sökeceğim. Ne bu, bir tehdit mi? Hayır doktor, neş’esini yitirdiğim sabahların intikamı.

No comments: