Thursday, November 22, 2007

A’mak-ı Hayal ile Hemhal Olmak

A’mak-ı Hayal’i bu akşam, yıllar sonra tekrar okudum. Tıpkı yıllar önce tutulduğum okuma hummalarından birinde olduğu gibi. Kendimi ve beynimi merakla izlediğim bir dönem. Tek başına cezveyle konuştuğum bir tekrar zaman. Filibeli Şehbenderzade Ahmet Hilmi Efendi (İsmin uzunluğu kesinlikle bir güzellik.) nin kendi çağının değil bizim günümüze de uzanabildiğini görmek teselli edici. Veya insan hep insandı. Yahut insan insan olmaktan hiç vazgeçmedi. Belki de hep aynı kelimeleri konuşuyoruz. Sanırsam yanılgılarımız Âdem babamızdan bu yana aynı; sadece birbirimizi öldürmeyi daha estetik hale getirdik. Artık midemiz bulanmadan ve kolumuz yorulmadan bir anda milyonlarca insan kardeşimizi öldürebilecek estetik yetkinliğe erdik. “Biz artık pek ermiş bir varlık güruhuyuz”(Mehmet Ali dostum, muhabbetle anıyorum seni. Bilsen, bir tek bu mısran bile (her ne kadar ben burada tahrif etsem de) bir divan değerinde, kıymetini kalabalıklar takdir etmese bile bil ki kıymetli olarak adlandırılan şeyler başka şeylerle mukayese edilemezler.).

Kitabın ilk kısmının sonuda Raci ile Aynalı baba birer kahve daha içtiklerinde bende kalkıp cezvemi ateşe sürdüm. Yıpratıcı bir yolculuk olduğu kesin. Kitabı tekrar okumama sebep olan bir öğrencim. Karşımda kendimin yıllar önceki bir hayaletini görmek, beni doğrudan A’mak-ı Hayal’e yöneltti. Boynumda bir kemer çılgınlık anımı beklerkenki zamanların ilaç gibi kitaplarından biri. Kitabı ilk okuduğumda varolmanın boyunduruğuna karşı ürettiğim çoğu bahaneyi yitirmiştim. Bunalımcıklarımın büyük kısmının nasıl da çocuksu bir isyan olduğunu fark edip utanmıştım. Utancımı sevip kendimi ipten almakla iyi bir şey yaptığım tartışmalı olsa da var olmak tartışmasız en çılgınca tarafından cezb edici bir hal.

Raci’nin dertleri ve zihinsel kargaşası, hakikat arayışı öncelikle zaten gidilecek ileri bir nokta olmadığını işaret ediyorsa da aynı zamanda bugün bu önemli tartışmaların gerisine düştüğümüzü de gösteriyor. Ahmet Hilmi’nin kahramanı Raci felsefe eğitimi ve dini eğitim almıştır ve mazbut bir ailedendir. Lakin şüphe denen ejderha, aklının kabul ettiğini kalbine kabul ettirmiyor, kalbinin kabul ettiğini aklına izah ettirmiyor. Günler bu nizam(sızlık) üzre geçerken Raci teselliyi çılgınca eğlenmek ve alkolle beynini uyuşturmak yoluna gidiyor. Ta ki bir harap mezarlıkta Aynalı babaya rastlayana kadar. Aynalı babanın yanında hayalin derinliklerine bir fincan kahve ve ney sesiyle dalan kahramanımız artık görünenin ötesine geçmeye başlar. Bütün insanlık tarihini daha doğrusu dinler tarihini ve metafizik deneyimleri Raci’nin şahsında görmeye başlıyoruz. Raci bilginin nafile yükü altında ezilirken bir anda Buda’nın Zerdüşt’ün yanı başında mana âlemlerinin kelimeye dökülebilecek kadarını tecrübe etmeye başlar.

Temel fikrin vahdet-i vücud olduğu kitap, insanın çok boyutlu varlık âleminde, fiziksel varlığın sathi ve sun’i dünyasında nasıl solucanvari bir yaşamaya kendini mahkûm ettiğini ifşa ediyor bir yandan. İnsanın eşrefi mahlûk olduğu gerçeğinden yola çıkmakla birlikte, bu nadide varlığın kendi potansiyellerini nasıl çarçur ettiğini de gözler önüne seriyor.

A’mak-ı Hayal bir bilgi kitabı değil. “Hal”in latif anlatımlarından biri sadece. Yahut “hal”in “hal”lerinden biri. Ve kesinlikle hemhal olunması gereken bir kitap.

Dem bu demdir erenler! Dem bu demdir!

No comments: